Ana içeriğe atla

şah cihan kimdir?

Hindistan Türk imparatorluğu'nun Timuroğulları hanedanından 5. hükümdarıdır. Asıl adı Şeha-beddin Muhammed' tir. Dünya Şahı anlamına "Şah-i Cihan" denilmiştir. Cihangir Şah'ın (1605-1627) oğludur. Lâhur'da doğdu. Babası ölünce, 1627'de tahta geçti, 1658'e kadar 31 yıl saltanat sürdü. Şah Cihan gençliğinde Dekken ve G uca raf ta genel valilik yapmıştı. Devlet işlerinde tecrübesi büyüktü. Özbek Türkieri'ni Afganistan'dan uzaklaştırdıktan sonra Güney Hindistan'daki Nizam-Şah devleti üzerine yürüdü; 1631'de bu devlet, Timuroğutları' nın yüksek egemenliğini tanıdı, 1633'te de, tamamen Tim urlu İmparatorluğu'na katıldı.

1636'da Güney Hindistan'daki kudretli Türk devletleri Kutb-Şah Krallığı ile Adil - Şah İmparatorluğu da Agra'nın yüksek egemenliğini tanıdılar. 1637'de Tibet seferi yapıldı. Ertesi yıl Kandehar şehri iran Türk-Safevi' imparatorluğundan geri alındı. 1639'da Şah Cihan, "Kabil'e geldi; bütün Orta Asya'da kaygı başladı. Bir an için atalarının Türkistan'daki eski ülkelerini geri almak istediği sanıldıysa da, Sah Cihan Özbek Türkleri ile bozuşmak islemiyordu, geri döndü. 1647'de Özbekler, Belh'i (Afgan TUrkistanr nı) Timuroğulları'ndan aldılar. 1649'da da Safeviler, Kandehar'ı ele geçirdiler.
1652'de Şah Cihan üçüncü defa Kabil'e geldi, 110.000 kişilik bir ordu ile Kandehar'ı almaya çalıştı; Safeviler yenildilerse de Kandehar geri alınamadı. 1655 - 56 yılları
Kutb-Şah Krallığı ile savaşla geçti; Kutb-Şahlar'ın başkenti Haydarabat alındıysa da bu devletin bağımsızlığına dokunulmadı.
Bundan sonra Şah Cihan'ın oğulları arasında saltanat savaşları başladı. Bu savaşları Evrengzib Alemgir Mirza kazandı, Şah Cihan tahttan indirildi, 7,5 yıl Agr-a Sarayı'nda yaşadı, 72 yaşında öldü, Agra'da, eşi Erc-mend Bânu Mümtâz-Mahal Pâdşâh-Beğim (Imparatorlce) İçin yaptırmış olduğu Tac Mahal'de, onun yanına gömüldü.
Şah Clhan'a, Timur'a kıyaslanarak "Sahib Kırân-ı Sanı" (ikinci Cihangir) denilmiştir.
Zamanında imparatorluğunun gücünü daha da artırdı. Safeviler'i geride bırakarmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Destanların ortaya çıkış hikayesi

İnsanlar ilk çağlarda toplum ve doğa olaylarını anlamakta güçlük çektiler. Her ol onlara önce Tanrıyı düşündürdü: Gök gürlemesi Tanrının hiddetiydi. Yıldırımlj kasırgalar, susuzluklar Tanrının insanlara verdiği cezalardı, insanlar her doğa olj yını korkuyla karışık bir hayranlıkla izledi. Zengin bir hayal dünyası olan ilk insanlar, önemli gördükleri her olayı, olağanüst olay ve hayallerle süsleyerek birbirlerine anlattılar. Yeni olaylarla zenginleşen destanlar, halk arasında yayılarak ortak bir eser haline geldi. Destanlan anlatan her yeni ağız destanlara yalnız bir olay değil, dil ve söyle yiş güzelliği de kattı. Destanlar, başlangıçta manzum oldukları, ezgiyle söylendikleri için halk dilinde uzun süre yaşayabildi. Özkırımlı'nın (1995) Tarih İçinde Türk Edebiyatı adlı yapıtında da belirttiği gibi: "Denilebilir ki, doğayla savaşımın ve toplum biçiminin, yine toplumun ortak düş gücüyle insanın zihninde sanatsal bir biçimde yoğrulması destanları doğurmuş; insanlar toplumun

ilk türk şiiri nedir? ilk türk şiirinin özelliği

İlk Türk Şairleri İslamiyet öncesindeki Türklerde şairlere baksı, kam, ozan gibi adlar verilirdi. Kaş-garlı Mahmud'un Divânü Lûgati't Türk adlı eserinde ve Turfan kazılarında ele geçirilen metinlerde adlarına ve şiirlerine rastlanan ilk Türk şairleri Apnn ÇorTigin, Çuçu, Ki-ki, Kül Tarkan, Asıg Tutung, Pratyaya Şiri, Kahin Kayşı, Çisuya Tu-tung'dur. İslamiyet öncesi Türk şiirinin, şairi bilinen ilk örneklerini Uygurlar'da bulmaktayız. Apnn Çor Tigin'in yazdığı "Bir Aşk Şiiri" adlı ilk Türk şiirinin son parçasının aslı ve çevirisi şöyledir: Yaruk tengriler yarlıkazun Yavaşım birle Yakışıpan adnlmalım Küçlüg biliştiler küç birzün Közi karam birle Külüşügin oluralım... Nurlu tanrılar buyursun Yumuşak huylum ile Birleşip bir daha ayrılmayalım Güçlü peygamberler güç versin Kara gözlüm ile Gülüşerek yaşayalım...

divan edebiyatı kıyafetleri yüz okuma

Dış görünüşü, göz, saç rengini inceleyerek insanlann huylarına dair çıkarımlar yapan bilim Osmanlı'da "İlmü-I kıyafet'ül beşer" ve "İlmü'l feraset" adıyla anılır. Öte yandan, dış görünüşün iç dünyayı yansıtacağı fikri, Divan edebiyatında "kıyafet-name" denilen metinlerin hazırlanmasına yol açmıştır. XV. yüzyılda yaşayan Akşemsettin'in küçük oğlu Hamdullah Hamdi'nin Kıyafetna-me'si bu eserlerin en bilinenidir. XVIII. yüzyıl ozanı İbrahim Hakkı'nın Marifetname'si ise oldukça meşhur başka bir kıyafetnamedir. Kıyafetnameler, kumral, siyah saçları, siyah gözleri över. Bu özelliklere sahip kişilere akıllılık, sabır, zekâ gibi nitelikler yakıştırır. Küçük başı akıl azlığına, büyük başı zekiliğe, uzun dili budalalığa işaret gösterir. Parmaklar, dişler, burun, dil, dudaklar, tırnaklar, kulaklar, benler, saçlar, hatta tüyler, renk, şekil, kalınlık ve incelik bakımından anlamlandırılır. Kıya-fetnamelere göre güzellik öğesi sayıl