tag:blogger.com,1999:blog-52408865900118931522024-03-08T07:15:22.657+03:00Türkçe Bilgi Blogansiklopedik blogUnknownnoreply@blogger.comBlogger32125tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-37568445028777107182013-09-24T14:37:00.000+03:002015-07-12T20:10:51.495+03:00Japon alfabeleri nasıl öğrenilir?<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
4 çeşit japon alfabesi vardır. Bunlar Hiragana, Katagana, Kanji ve Romanjidir. Hiragana ve Katagana geleneksel japon karakterleridir. Katagana japonca olmayan kelimelerin yazımında kullanılır.
Kanji çince karakterleri bulunan bir alfabedir. Romanji japoncanın latin alfabesi ile yazımına denir.
<center>
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script>
<script src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js" type="text/javascript">
</script>
</center>
Bunlardan en zor ve karmaşık olanı kanjidir. Günlük hayatta yaklaşık 2.000 kanji karakter kullanılır. Japonya'da 1. sınıftan l2. sınıfa kadar kanji alfabesi aşama aşama öğretilir. Gazeteler kanji ile yazılır. Bir japon öğrenci liseden mezun olana kadar gazeteyi tamamiyle okuyamaz.
Okul öncesi dönemde ise çocuklara hiragana alfabesi öğretilir. Romanji bilmeyen birisi için en kolay alfabe hiragana ve kataganadır.
Sadece konuşma dili ile iletişim kurmak isteyen biri romanji öğrenebilir fakat romanji japonya'da popüler bir alfabe değildir.
Japon dilini öğrenmek japon karakterlerini öğrenmekten geçer, disiplinli bir çalışmayla 5-6 senede kanji alfabesi öğrenilebilir. Nitekim üniversitelerimizde japon dili ve edebiyatı bölümleri 4 senedir.
</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-28446029137731352842013-09-24T14:33:00.000+03:002015-07-12T20:10:51.491+03:00Japonca öğrenmek kolay mıdır?<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
Türkçe gibi sondan eklemeli bir dil olduğu için diğer avrupa dillerine nazaran gramer yapısı daha kolaydır. Japonca öğrenirken esas zorlanacağınız nokta yazı karakterlerindedir. Japonca 4 çeşit alfabe ile yazılabilir.<br />
<center>
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script>
<script src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js" type="text/javascript">
</script>
</center>
<b><a href="http://bilgi-turkce.blogspot.com/2013/09/blog-post.html"><span style="font-size: x-large;">Peki bu 4 çeşit alfabe nelerdir? Öğrenebilir miyim? </span></a></b></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-16508973844615638822012-09-29T13:47:00.000+03:002015-07-12T20:11:22.818+03:00madencilik metodları
<div>
<b>Madencilik Metodları</b></div>
<div>
Madencilik metodları cevherin kendi karakteristikleri, çevre kayaların dayanıklılığı ve yeraltı suyunun mevcudiyetini içeren bir dizi faktöre dayanarak seçilir.</div>
<div>
Yüzey madenciliği maden deposu yüzeye yakın olduğu ve fazla artık madde kaldırılması gerekmediği durumlarda kullanılır. Bu tür madencilik yeraltında sürdürülür. Taşocağı bir yüzey madenciliği metodudur. Bazı yüzey çukurlarından düzenli bloklar kazarak, kayaların, kesilmesi veya patlamalar yaparak parçalanmış kayalar elde edilmesi yoluyla yapıhr. ocak denen düşey açıklıklardan girerler, bu ocaklar genellikle birbirine düşey olarak bağlı bir takım farklı yatay katlardan oluşur. Cevherf genellikle stopes adı verilen odalardan elde edilir. Modern yeraltı madenciliğinde, stope'-ların içinde delikler açılır ve bunlar cevheri parçalamak için patlayıcı ile doldurulur. Daha sonra parçalanmış malzeme dışarı çıkartma tesisatı ile ocak dışına taşınır. Bu tür madencilik birkaç bin fit derinliğe kadar yapılabilir. Yüzey arazisinde daha az tahribata yol açar, fakat suni aydınlatma ve havalandırma problemleri oluşur, aynı zamandı- yeraltı dinamitlenmesi sonucu kayaların tünellere ve daha derin mağara oyuklarına düşme tehlikesi oluşur. Çıkarılan artık malzeme dağlar oluşmasına yolaçar.
<br />
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//</script>
<script src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js" type="text/javascript">
</script>
<br />
Çakıl yakıtları içinde bulunan, altın gibi kıymetli mineraller çoğunlukla, hidrolik metodlar veya tarama aletleri ile çıkarılır. Tarama aletleri gölcüklerde veya kıyıdan uzak çakıl yataklarında işleyen yüzen mavnalardır.<br />
Bunlar malzemeyi toplayarak, değerli mineraller içeriyorlarsa konsantrasyon atölyelerine gönderirler. Hidrolik madencilikte, yüksek-basınçlı su malzemeye püskürtülerek ağır değerli mineral ile lüzumsuz malzemenin ayrılması sağlanır.</div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-16047577402174172722012-09-29T13:41:00.004+03:002015-07-12T20:11:22.812+03:00maden çeşitleri hakkında<b>Toprağın Kapsadığı Madenlerin İncelenmesi</b><br />
Simon Patino adlı Bolivyalı bir yerlinin bir teneke damarına ayağının takılıp bir gecede dünyanın teneke kralı olduğu günler çok gerilerde kalmıştır. İnsanoğlu şimdi dünyanın kabuğunu yüzyıllardır kazanmaktadır ve yüzeydeki madenlerin çoğu tükenmiştir.<br />
<div>
<div>
Modern araştırmalarda, bir uzmanlar grubu kazılacak alan hakkında geniş bilgi toplar. Tüm mevcut jeolojik bilgiler derlenir ve yüzey şekilleri haritası çıkarılır.</div>
<div>
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//</script>
<script src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js" type="text/javascript">
</script>
<br /></div>
<div>
Jeokimyasal araştırma adlı bir işlemde, kayalar kimyasal olarak analiz edilir ve değerli madenler bulundurup, bulundurmadıkları saptanır. Bunun yanı sıra çeşitli jeofiziksel araştırma yöntemleri vardır, örneğin sismik metot uygulamasında alçak frekanslı dalgalar yeryüzü kabuğundan geçirilerek yeraltı yapısı tespit edilir.Manyetik metodlarla demir cevheri gibi manyetik parçaların varlığı belirlenir. Elektriksel metodlar iletken madenlerin tespitine yardımcı olur; yerçekimi metodları kayaların yoğunluğunu belirlemek için kullanılır, Geiger iğrileri radyoaktif madenlerin çıkarılmasına yarar. Burgu ile delme de yeraltı hakkında daha fazla bilgi toplanmasında kullanılır.</div>
<div>
Elmas burgular genellikle çekirdek adı verilen silindirik kaya cevheri örnekleri elde etmede kullanılır ve modern araştırma yöntemlerinde yeni sayılan bir teknik de uzaktan algılamadır. Bu yöntem uydulardan çekilen çeşitli fotoğraflar ile yerden görülmesi</div>
<div>
zor olan yüzey şekillerini ortaya koyar. Bu çeşitli teknikler kullanılarak elde edilen bulgular dikkatle incelenerek maden çıkarma işinin ekonomik olarak değip değmeyeceğine, cevherin değeri-nin madeni çıkarmak için harcanan paradan çok mu olduğuna bakılır. Eğer değiyorsa, hangi metod en uygundur. Bütün bu hassas modern araştırma tekniklerine rağmen madencilik hala riskli bir iştir; 100 girişimden ancak birisi tam bir başarıya ulaşır.</div>
</div>
<div>
<br /></div>Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-52403727831379577102012-09-29T13:35:00.000+03:002015-07-12T20:12:20.114+03:00buharlı lokomotiflerin özellikleriBuharlı lokomotiflerin çağı geçmiş olmasına rağmen demir yolla hala sanayi taşımacılığında önemini korumaktadır. Bugünün lokomotifleri genelliklem elektrikle çalışmaktadır.
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script>
<script type="text/javascript"
src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js">
</script>
Elektrik gücünü ya başüstü tellerinden sağlarlar ya da kendi dizel motorları ile üretirler. Bu motorlar sürekli olarak aynı hızda çalışırlar. Üretilen elektrik enerjisi ya bir makinist tarafından kontrol edilir ya da otomatik olarak kontrol edilir.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-17235178770306698082012-09-29T13:33:00.000+03:002015-07-12T20:12:20.107+03:00dizel motorların özellikleri<b>Dizel Lokomotifler ve dizel motorlar</b>
Dizel lokomotifi farklı olarak kendi elektrik güç santralını gövdesi içinde kurmuştur. Dizel motoru havayı silindir içine emerek sıkıştırır. Sıkıştırılan hava o kadar ısınmış olur ki, hazneye gıreı dizel yakıtını bir kıvılcıma gere* kalmadan ateşleyebilir. Bu ateşleme^ iki veya dört zamanlı motorlarda 36W beygir gücü üretebilir.
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script>
<script type="text/javascript"
src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js">
</script>
Dizel motoru genellikle mekanik enerjiyi, doğru akıma çeviren bir j jeneratöre veya alternatif akıma çeviren bir alternatöre bağlanır. Elektrik bu durumda elektrikli lokomotiflerde olduğu gibi dingillere bağlı olan elektrik motorlarını çalıştırır. Alternatif akım sistemleri daha verimli ve çalışma sırasında daha masrafsız, olarak daha yüksek beygir gücü kapasitesine ulaşabilirler.
Bazı dizel lokomotiflerinde, özellikle Alman dizaynında, güç elektriğe çevrilmek yerine, yağla dolu bir haznedeki türbini işletmek için santrifüj pompa bulunduran bir hidrolik tahrik mekanizmasından tekerleklere güç ileten bir tahrik mili kullanılır.
Modern lokomotif dizaynı daha fazla
verim ve daha arttırılmış çekme (cer) j kuvveti göstermektedir. Örnek olarak, son zamanlardaki modeller, tekerleklerin kaymasını azaltmak üzere radar ile donatılmışlardır. Radar aleti raylar üzerinde tekerleğin kayabileceği noktaları göz önüne alır, daha iyi bir çekme vermek üzere demir yoluna otomatik olarak kum boşaltır. İmalatçılara göre. bu basit görünen gelişme, lokomotiflerin yük çekebilirliğini yüzde 33 arttırmıştır.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-88876374556495986422012-09-29T13:29:00.001+03:002015-07-12T20:12:20.118+03:00elektrikli trenler nedir<b>Elektrikli lokomotifler </b>ilk olarak 19. yüzyılın sonunda kullanılmaya başladı ve Batı Avrupa ile Japonya'da büyük yaygınlık kazandı. İtalya'daki demiryolları ise 1902'de elektrikli tren çalıştırmaya başladılar. Elektrikli lokomotifler dizel lokomotiflerden daha ucuz, daha verimli ve daha az kirleticidirler. En büyük mahzuru ise, elektrikli demiryolunu, kuvvet merkezi, tali merkez ve havai teller ile kurma ve bakım maliyetinin yüksekliğidir.
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script>
<script type="text/javascript"
src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js">
</script>
Elektrikli lokomotifler elektrik enerjisini üzerlerindeki tellerden bir pantograf ile (makinist yerinin üstünde bulunan katlanabilir, elmas-şekilli bir cihaz) alırlar. Modern sistemlerin çoğunda, tellerin taşıdığı alternatif akım 25.000 volttur (50 veya 60 hz. yani devir/sn.) Amerika Birleşik Devletleri'-nin kuzeyinde ise demiryolu ağı 11.000 volt ve 25 Hertz taşır.
Lokomotif içinde elektrik akımı önce -genellikle silisyumlu doğrultucular kullanılarak- alçak-gerilim doğru akıma çevrilir. ' Lokomotifin her bir dingil üzerinde bulunan yüksek hızlı elektrik motorları genellikle 300 Volttan 700 volta kadar değişen bu doğru akımı ile çalışırlar. Motor üzerinde bulunan küçük bir dişli çark dönerek dingile bağlı daha büyük bir dişli çarkı döndürür ve her tekerlek grubunun hareketi ile çekme işlemi yapılır (bu buji veya alt düzen olarak adlandırılır). Bazı lokomotifler birkaç tekerlek grubunu hareket ettirmek için tek bir motor kullanırlar.
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-35981176672159099692012-09-29T13:25:00.004+03:002015-07-12T20:12:20.111+03:00tren çeşitleri nedirLokomotif kelimesi birçok kişiye buhar makinası olarak bilinen çelik ve dumandan meydana gelmiş büyük bir karışımı hatırlatır. Maalesef, günümüzde buharlı lokomotiflerin de (bir kaç istisna dışında) dinozorlar gibi nesilleri tükenmiştir. Tekerlekli sıcak su kazanına benzeyen 1804'deki Trevithick lokomotifinden. Union Pacific'in 1941'de yaptığı 600 tonluk büyük "Big Boy" u dünyanın buharlı lokomotiflerinin çoğu gibi, demiryolu istasyonlarından hurdalıklara giderek, yerlerini daha güçlü ve daha verimli makinalara bırakmışlardır.
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//</script>
-->
<script src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js" type="text/javascript">
</script>
<b>Lokomotif Çeşitleri</b>
Lokomotifler trenleri çeken makina-lardır. Modern lokomotiflerin dizel veya elektrik güçlü oldukları düşüncesi yaygındır. Ancak bu tam anlamıyla doğru sayılmaz, hemen hemen bütün dizel tipi lokomotifler çeri (bir lokomotifin çekme kuvveti) elektrik motorlarıyla üretirler.
Motorlarını çalıştırmak üzere dışarıdaki bir kaynaktan (üzerindeki telden üçüncü raydan) elektrik alan lokomotife elektrikli lokomotif denir. İçindeki bir ünitede elektrik üretmek için dizel yakıtı kullananlara ise dizel-elektrikli (veya kısaca dizel) adı verilir.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-67021342042127560722012-08-04T15:46:00.001+03:002015-07-12T20:12:45.318+03:00şaafilik kurucusu kimdir?Müslümanlıkta Sünniler'in ayrıldığı 4 mezhepten biridir; ortaya çıkış bakımından üçüncüsüdür, bu mezhepten olanların sayısı bakımından da, Hanefilik'ten sonra ikinci gelir. Sünni Müslümanların yüzde 29 kadarı Şafii'dir (Bk. Sünnilik). <br />
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script> <script type="text/javascript"
src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js">
</script> <br />
Bu mezhep adını, kurucusu olan İmam Ebu Abdullah Muhammed Şafi'den almıştır. Bu büyük hukuk bilgini 767'de Güney Filistin'de Gazze'de doğmuş, 820'de 53 yaşında Kahire'de ölmüştür. Mısır, Sudan, Doğu Afrika Müslümanlan'nın çoğunluğu, Hindistan, Pakistan, indonezya, Malezya ve Çin'de önemli azınlık Şafii'dir. Şafii hanedanlarının en ünlüsü Eyyubiler'dir. Salâhattin Eyyubî soyundan gelen bu hanedan XIV. yüzyılaa saltanat sürmüştür (Bk. Eyyubller! Salâhattin Eyyubî).Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-47421383499494843602012-08-04T15:43:00.002+03:002015-07-12T20:12:57.561+03:00şahmeran nedir? şahmeran özellikleriBir kertenkele çeşididir. "Uzun kuyruklu şahmeran" denen çeşidinin boyu 60 sm.'ye yaklaşır. Erkeklerinin başında, sırtında, kuyruğunda dikenli, araları ince deriyle kapalı yeleler vardır. Korkunç görünüşünün tersine, zararsız bir hayvandır. <br />
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script> <script type="text/javascript"
src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js">
</script><br />
Vücudu çok hafif, ayaklarının hareketleri de çok hızlı olduğundan, suyun üzerinde uzunca bir süre yürüyebilir. Ayrıca Orta Amerika'da yasayan "miğferli şahmeran" denilen bir çeşid daha vardır. Şahmeran böcek, solucan, Çekirge gibi hayvanları yiyerek beslendiği için çiftçilere yararlı bir hayvandır. Ormanlarda, kuytu yerlerde yaşar.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-34454304953009214432012-08-04T15:40:00.002+03:002015-07-12T20:12:57.557+03:00penguen özellikleri nelerdir?Ormanlarda, çavlarda, tarlalarda yaşayan yırtıcı bir kuştur. Kahverengi tüyleri vardır. 800 gr. kadar ağırlığın-dadır. Gündüzleri avlanır, fare, köstebek, kurbağa, kertenkele, ufak yılanlar, tavşan, kuş, solucan, salyangoz, böcek yer. <br />
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script> <script type="text/javascript"
src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js">
</script><br />
Göçücü kuşlardandır. Kimisi Kuzey Avrupa'dan Güney Fransa, italya, Yugoslavya ve ispanya' ya göç eder. Seyrek olarak Akdeniz'i geçenleri de bulunur.<br />
Şahinler tarlalardaki zararlı hayvanları yedikleri için tarım için faydalı sayılır. Yurdumuzda "kızıl şahin", "paçalı şahin" gibi çeşitleri de bulunur.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-67347692350427127432012-08-04T15:39:00.001+03:002015-07-12T20:12:45.323+03:00şah cihan kimdir?Hindistan Türk imparatorluğu'nun Timuroğulları hanedanından 5. hükümdarıdır. Asıl adı Şeha-beddin Muhammed' tir. Dünya Şahı anlamına "Şah-i Cihan" denilmiştir. Cihangir Şah'ın (1605-1627) oğludur. Lâhur'da doğdu. Babası ölünce, 1627'de tahta geçti, 1658'e kadar 31 yıl saltanat sürdü. Şah Cihan gençliğinde Dekken ve G uca raf ta genel valilik yapmıştı. Devlet işlerinde tecrübesi büyüktü. Özbek Türkieri'ni Afganistan'dan uzaklaştırdıktan sonra Güney Hindistan'daki Nizam-Şah devleti üzerine yürüdü; 1631'de bu devlet, Timuroğutları' nın yüksek egemenliğini tanıdı, 1633'te de, tamamen Tim urlu İmparatorluğu'na katıldı. <br />
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script> <script src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js" type="text/javascript">
</script><br />
1636'da Güney Hindistan'daki kudretli Türk devletleri Kutb-Şah Krallığı ile Adil - Şah İmparatorluğu da Agra'nın yüksek egemenliğini tanıdılar. 1637'de Tibet seferi yapıldı. Ertesi yıl Kandehar şehri iran Türk-Safevi' imparatorluğundan geri alındı. 1639'da Şah Cihan, "Kabil'e geldi; bütün Orta Asya'da kaygı başladı. Bir an için atalarının Türkistan'daki eski ülkelerini geri almak istediği sanıldıysa da, Sah Cihan Özbek Türkleri ile bozuşmak islemiyordu, geri döndü. 1647'de Özbekler, Belh'i (Afgan TUrkistanr nı) Timuroğulları'ndan aldılar. 1649'da da Safeviler, Kandehar'ı ele geçirdiler.<br />
1652'de Şah Cihan üçüncü defa Kabil'e geldi, 110.000 kişilik bir ordu ile Kandehar'ı almaya çalıştı; Safeviler yenildilerse de Kandehar geri alınamadı. 1655 - 56 yılları<br />
Kutb-Şah Krallığı ile savaşla geçti; Kutb-Şahlar'ın başkenti Haydarabat alındıysa da bu devletin bağımsızlığına dokunulmadı.<br />
Bundan sonra Şah Cihan'ın oğulları arasında saltanat savaşları başladı. Bu savaşları Evrengzib Alemgir Mirza kazandı, Şah Cihan tahttan indirildi, 7,5 yıl Agr-a Sarayı'nda yaşadı, 72 yaşında öldü, Agra'da, eşi Erc-mend Bânu Mümtâz-Mahal Pâdşâh-Beğim (Imparatorlce) İçin yaptırmış olduğu Tac Mahal'de, onun yanına gömüldü.<br />
Şah Clhan'a, Timur'a kıyaslanarak "Sahib Kırân-ı Sanı" (ikinci Cihangir) denilmiştir.<br />
Zamanında imparatorluğunun gücünü daha da artırdı. Safeviler'i geride bırakarmıştır.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-27949190807921214442012-07-27T15:34:00.002+03:002015-07-12T20:13:44.344+03:00türkiye manyetik alan değerleri nasılDünya, zamana ve mekana bağlı olarak değişen bir manyetik alana sahip. İnsanların da bir manyetik alan değeri var. Insanlann ve yerkürenin manyetik alan değeri uyumlu olursa, daha sağlıklı yaşıyor ve daha hızlı öğreniyoruz!<br />
<br />
Denge ve uyum bozulursa şu rahatsızlıklar baş gösteriyor: Bağışıklık sisteminin çökmesi, çok sık hastalığa yakalanma, genç yaşta kalp krizi, beyin tümörlerinde artış ve göz hastalıkları, akut ve kronik ağrılar, enerji eksikliği, ba ağrısı ve yorgunluk.<br />
<br />
<b:if cond='data:blog.pageType == "item"'><br />
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script><br />
<script type="text/javascript"
src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js">
</script><br />
</b:if><br />
<br />
Bu bilgiden yola çıkan Turizm araştırmacısı ve yazar Ertuğrul Şahin, illerin manyetik alan değerlerinin eğitim-öğretim kalitesini yükseltebileceğini ifade ediyor. Beynimizde öğrenme ile ilgili aksonların manyetik alanlara karşı korumasız olan kafatasımız nedeniyle çevrenin manyetik alanından doğrudan etkilendiğini belirten Şahin, hücrelerimizin manyetik alanla beslenen ve yenilenen motorlar olduğunu söylüyor.<br />
<br />
Türkiye zengin bor yatakları nedeniyle oldukça yüksek değerde bir manyetik alana sahip. Şehirlerin manyetik alan değerleri yıl içinde değişiklik gösteriyor ve bu durum öğrencilerin öğrenme düzeylerini etkiliyor. <br />
Ertuğrul Şahirfin, öğrenmeyi daha kolay hale getirmek için önerisi ise illerin manyetik alan değerlerinin hangi aylarda en aza indiğinin bilinmesi ve yıllık tatillerin bu dönemde yapılması. Ayrıca manyetik alan değerinin düşük olduğu bölgelerde alternatif öğretme yöntemleri uygulanabilir, eğitim faaliyetlerine yoğunluk verilebilir.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-49917403023677356282012-07-27T15:31:00.003+03:002015-07-12T20:14:19.170+03:00iş yerinde verim arttırma teknikleri■ Yöneticilerin örnek olduğu, saygının ve güvenin yaygınlaştırıldığı bir yönetim<br />
anlayışının tesisi,<br />
<br />
■ Yenilikçi bir yapının ve sürekli gelişmenin egemen olduğu bir yapının inşaası,<br />
■ Şirketin bütün çalışanları tarafından paylaşılan kurum kültürünün dokunması,<br />
■ Departmanlar arası duvarların yıkılıp savaşların bitirildiği, insan tabiatına uygun ve coşku dolu bir ortamın oluşması,<br />
■ Çalışanlar arası sevginin, saygının, güvenin, yardımlaşmanın ve dayanışmanın oluşturulduğu takımlarla enerjinin sinerjiye dönüştürülmesiyle çalışanlann yüzlerinin ve yüreklerinin güldürülmesi,<br />
<b:if cond='data:blog.pageType == "item"'><br />
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script><br />
<script type="text/javascript"
src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js">
</script><br />
</b:if><br />
■ İnsanların heves ve heyecanlarının kırılmadığı bir çalışma şekli,<br />
■ Çalışanların konuştuklarından sorgu-<br />
lanmadığı bir ortamın yapılmasıyla üretkenliğin artırılması,<br />
■ İşletmenin çalışanlarından, işletmenin muhatap olduğu bütün kişilere herkesin memnun edildiği ve bütün faaliyetlerde kalbe endeksli kılman bir gönül birliğinin yapılandırılması,<br />
■ Çalışanları işletmelerine gönülden bağlamanın hedeflenmesi,<br />
■ Çalışanlara güven duyulup onlara yetki ve sorumlulukların verildiği bir paylaşım anlayışına sahip olunması,<br />
■ Problemleri öğrenme fırsatı gören bir yaklaşımın gösterilmesi,<br />
■ İnsanların birbirleriyle uğraşmadığı, birbirini çekiştirmediği, bunun yerine işe yoğunlaşıp bilginin paylaşıldığı bir yöntemin tesisi,<br />
■ Yöneticilerin herkese karşı güler yüzlü, tadı dilli, açık sözlü, samimi ve hoşgörülü olduğu, dinlemesini bilen bir yaklaşımla hareket ettiği bir anlayış 'gönülden katılımı' sağlayacak bir yapıyı işaret ediyor.<br />
Bunun için 'Kalbe Endeksli Yönetim* modelini öneriyoruz. Şirketlerin kalp sağlığı açısmdan dayanıldı yapıların oluşumu ve imarı için bu anlayış modelinin uygulanmasını doğru buluyoruz.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-15096566150251194212012-07-27T15:29:00.003+03:002015-07-12T20:13:18.572+03:00divan edebiyatı kıyafetleri yüz okumaDış görünüşü, göz, saç rengini inceleyerek insanlann huylarına dair çıkarımlar yapan bilim Osmanlı'da "İlmü-I kıyafet'ül beşer" ve "İlmü'l feraset" adıyla anılır. Öte yandan, dış görünüşün iç dünyayı yansıtacağı fikri, Divan edebiyatında "kıyafet-name" denilen metinlerin hazırlanmasına yol açmıştır. XV. yüzyılda yaşayan Akşemsettin'in küçük oğlu Hamdullah Hamdi'nin Kıyafetna-me'si bu eserlerin en bilinenidir. XVIII. yüzyıl ozanı İbrahim Hakkı'nın Marifetname'si ise oldukça meşhur başka bir kıyafetnamedir.<br />
<br />
<b:if cond='data:blog.pageType == "item"'><br />
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script><br />
<script type="text/javascript"
src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js">
</script><br />
</b:if><br />
<br />
Kıyafetnameler, kumral, siyah saçları, siyah gözleri över. Bu özelliklere sahip kişilere akıllılık, sabır, zekâ gibi nitelikler yakıştırır. Küçük başı akıl azlığına, büyük başı zekiliğe, uzun dili budalalığa işaret gösterir. Parmaklar, dişler, burun, dil, dudaklar, tırnaklar, kulaklar, benler, saçlar, hatta tüyler, renk, şekil, kalınlık ve incelik bakımından anlamlandırılır. Kıya-fetnamelere göre güzellik öğesi sayılacak pek çok özellik ise sakıncalar taşır. İri dalgalı saç inatçılık, kıvırcık olan saç da koyun gibi bir bağlılığa i-şarettir. Ucu kalkık burun hayalcilik ve gurur göstergesidir.<br />
<br />
Kıyafetnamelerin söylediğine göre benler bile büyüklükleri, bulundukları yere göre birçok karakter özelliğine ipucu olurlar. Mesela sağ şakaktaki et beni, kararsızlığı; alnın sağ yanındaki ben, güçlü bir belleği ve hızlı kavrayışı, uzun ömrü; alnın solundaki ben, dengeliliği; iki kaş arasında sağda ben, aşka düşkünlüğü, hoşsohbetliliği, iyi bir geleceği; iki kaş arasında solda ben, mantıkla iş görmeyi, duygululuğu; göz kapağındaki ben, hassas bir mizacı; gözün alt kapağındaki ben, meraklı ve kuruntulu bir yaradılışı gösterir.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-13855571535636911372012-07-27T15:23:00.002+03:002015-07-12T20:14:30.239+03:00ders çalışma nasıl sevdirilir"Ders çalşımaktan nefret ediyorum." Bu sözü söylemeyen öğrenci var mıdır sizce? "'Yoktur" yanıtını duyar gibiyim. Okul öncesi ilk eğitim, ailenin vermeye çalıştığı eğitim olduğuna göre, ilk nefret tohumlan da bu dönemde atılıyor demektir.<br />
<br />
Aile ve yakın akraba çevresinin çocuğa vermeye çalıştığı eğitim, "baskıcı", "yasakçı", "dayatmacı", "özgürlükleri yok edici" ve "inaksal" (dogmatik) bir anlayış içeriyorsa, "öğrenmeye karşı soğukluk", el birliğiyle başlatılmış demektir.<br />
<b:if cond='data:blog.pageType == "item"'><br />
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script><br />
<script type="text/javascript"
src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js">
</script><br />
</b:if><br />
"Onu yapma, şuna dokunma, o kötü, şu çirkin, bu günah" benzeri söz ve davranışlarla çocuğun düşünce ve düş dünyasını sözde kendi doğrulan doğrultusunda biçimlendirmeye kalkanlar, duygusal, düşünsel ve düşsel yaralamaya neden olmaktadırlar.<br />
<br />
Ayrıca bu tür davranışlar çocuğun yarınlarına yönelik gelişim evresini sınırlamakla kalmayıp, taptaze bir çiçeğin geleceğini daha en başından karartmaktadır.<br />
<br />
Akraba, ahbap ve arkadaşlık ilişkilerinin okul öncesi eğitimdeki payı azımsanama-yacak denli çoktur. "Yaşamı doğru insanlarla kesişmemiş olan çocuklann, yanlış bir e-ğitim sürecinden geçmeleri ve yaşamın gerçeklerine hazırlıksız yakalanmalan da olasıdır.<br />
<br />
Ev ve sokak ekini (kültürü) arasında sıkışan ve şaşıran çocuk, sağlıklı bir eğitimden geçemeden okul çağına atıldığında, bilgilenme sürecine doğru yerden ve koşullarda başlayamamanın sıkıntısını, büyük olasılıkla yaşayacaktır.<br />
<br />
Koşullann ve öğrenme alışkanlıklarının zamanla değişmesi/düzelmesi söz konusudur.<br />
Okuma alışkanlığım aile ve yakın/uzak çevresinde göremeyip edinemeyen çocuklann, ders başarısızlıklannda bu olgunun payı büyüktür.<br />
"Okur arkadaşlar" edinenlerinse, zamanla okumayı seçtikleri ve başa-n düzeylerini yükselttikleri görülebilmektedir.<br />
<br />
Okul öncesi dönemde kitapla buluşan ve ona biraz sevgi, biraz ilgi ve merak, biraz da oyunla yaklaşan çocuklann, okul sıralarında bu duygulannı bilgi gereksinimine dönüştürdükleri saptanmıştır.<br />
<br />
izlenmesi gereken yol şudur: Derste başardı olmak, geçer not almak, çok başardı bir öğrenci sayılmak kaygısı ve beklentisiyle değil, öğrenmek, bilmek, anlamak, sorgulamak amacı ve isteğiyle kitap okumak ve derse katılmak... Ekin varlığı haline gelebilmek ve bunu yaşama, iş ve arkadaş ortamına katabilmek; dahası üreten birey olmak için okumak, öğrenmek, bunun sonucunda da bir diploma (yeterlik belgesi) almak daha anlamlı ve sıkıntısız bir yol olsa gerek...<br />
İşte o zaman, "Ders çalışmaktan nefret ediyorum" değil, "Kitap okuyarak öğrenmeyi ve yaşamı anlamaya çalışmayı seviyorum" sözlerini duymaya başlayabiliriz.<br />
<br />
Bunun doğal uzantısı olarak iyi notlar gelecek, sınıflar geçilecek, diplomalar alınacak ve öğrenciler yaşama daha hazırlıklı olarak atılacaklardır.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-18247256803203910072012-07-27T15:06:00.001+03:002015-07-12T20:14:43.970+03:00Kapadokya'nın Jeolojik Oluşumu, Kapadokya'nın jeolojik özellikleriKapadokya Bölgesindeki Erciyes, Hasandağı ve Göllüdağ jeolojik devirlerde aktif birer volkandı. Volkanların püskürmeleri Üst Mi-yosen'de (10 milyon yıl önce) başlayıp, Pli-osen'e ( 2 milyon yıl önce) kadar sürmüştür.<br />
<br />
Neojen gölleri altmdaki yanardağlardan çıkan lavlar, platoda, göller ve akarsular üzerinde 100-150 m. kalınlığında farklı sertlikler halinde tüf tabakasını oluşturmuştur. Bu tabakanın bünyesinde tüften başka tüffit, ig-nimbirit tüf, lahar, volkan külü, kil, kumtaşı, marn, aglomera ve bazalt gibi jeolojik kayaçlar bulunmaktadır.<br />
<b:if cond='data:blog.pageType == "item"'><br />
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script><br />
<script type="text/javascript"
src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js">
</script><br />
</b:if><br />
Ana volkanlardan püsküren maddelerle şekillenen plato, şiddeti daha az olan küçük volkanların püskürmeleriyle sürekli değişime uğL ramıştır. Üst Pliosen'den başlayarak -başta Kızılırmak olmak üzere- akarsu ve göllerin bu tüf tabakasını aşındırmaları nedeniyle bölge bugünkü halini almıştır.<br />
<br />
Vadi yamaçlarından inen sel sulan ve rüzgarın, tüflerden oluşan yapıyı aşındırmasıyla 'Peribacası' adı verilen ilginç oluşumlar ortaya çıkmıştır. Sel sularının dik yamaçlarda kendine yol bulması, sert kayaların çatlamalarına ve kopmalarına neden olmuştur. Alt kısımlarda bulunan ve daha kolay aşman malzemenin derin bir şekilde oyulması ile yamaç gerilemiş, böylece üst kısımlarda yeralan şapka ile aşınmadan korunan konik biçimli gövdeler ortaya çıkmıştır. Daha çok Ürgüp civarında bulunan şapkalı peribacalan konik gövdeli olup, tepe kısımlarında bir kaya bloku bulunmaktadır. Gövde tüf, tüffit ve volkan külünden oluşmuş kayaçtan; şapka kısmı ise lahar ve ignimbirit gibi sert kayaçlardan oluşmaktadır. Yani şapkayı oluşturan kaya türü gövdeyi oluşturan kaya topluluğuna oranla daha dayanıklıdır. Bu, peribacasının oluşumu için ilk koşuldur. Şapkadaki kayanın direncine bağlı olarak peribacalan uzun veya kısa ömürlü olmaktadır.<br />
<br />
Kapadokya Bölgesi'nde erozyonun oluşturduğu peribacası tipleri; şapkalılar, koniler, mantar biçimliler, sütunlar ve sivri kayalardır.<br />
Peribacalan en yoğun şekilde Ürgüp- Uçhisar-Avanos üçgeni arasında kalan vadilerde, Ürgüp-Şahinefendi arasında, Nevşehir Çat kasabası civarında, Kayseri Soğanlı vadisinde ve Selime köyü civarında bulunmaktadır.<br />
<br />
Peribacalannın dışında vadi yamaçlanndayağ-mur sularının oluşturduğu ilginç kıvnmlar bölgeye ayrı bir özellik katmaktadır. Bazı yamaçlarda görülen renk armonisi lav tabakalarının ısı farkından dolayıdır. Bu oluşumlar Uçhisar, Çavuşin-Güllüdere, Göreme-Mesken-dir, Ortahisar Kızılçukur ve Pancarlı vadilerinde gözlenir.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-34696593751894055382012-07-27T15:03:00.001+03:002015-07-12T20:14:58.672+03:00Meryem Ana Kilisesi, Kılıçlar Kuşluk KilisesiTokalı Kilisesinin arkasındaki sırtta, Açık Hava Müzesine yaklaşık 250m. uzaklıkta. <br />
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script><br />
<script type="text/javascript"
src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js">
</script><br />
Kılıçlar Kilisesi'nin güneyindeki dik yamaçta yer alır. Net enlemesine dikdörgen planlı farklı genişlik ve yükseklikteki iki beşik tonozla örtülüdür. Kilise aziz figürleri ve incil siklusu-nun dört sahnesini içermektedir.<br />
Sahneleri; Deesis, Bey tül I ahim e yolculuk, Doğum, îsa çarmıhta, Meryem'in ölümü ve aziz tasvirleri.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-32952838437669177882012-07-27T15:01:00.003+03:002015-07-12T20:15:34.610+03:00Göreme açık hava müzesi nerededir? Göreme açık hava müzesi özellikleri?2. yüzyılın sonlarında Kapadokya'da önemli sayıda hristiyan toplumu bulunmakta idi. Çünkü bu devre ait iki piskopusluk bölgesi bilinmektedir. Bunlardan biri bölgede uzun süre hristiyanlann merkezi olacak olan Kayseri, diğeri de Malatya idi.<br />
<b:if cond='data:blog.pageType == "item"'><br />
<script type="text/javascript"><!--
google_ad_client = "ca-pub-4118702131583606";
google_ad_host = "pub-1556223355139109";
/* bilgi-türkçe yazı içi */
google_ad_slot = "1149711848";
google_ad_width = 250;
google_ad_height = 250;
//-->
</script><br />
<script type="text/javascript"
src="http://pagead2.googlesyndication.com/pagead/show_ads.js">
</script><br />
</b:if><br />
3. yüzyılda kuvvetli şahsiyete sahip rahipler bölgeyi dini düşünce ve yaşantının canlı bir merkezi haline getirdiler.<br />
<br />
4. yüzyılda Kapadokya üç büyük azizin (Kayseri piskoposu Büyük Basil, kardeşi Nyssalı Gregory ve Nazi an uslu Gregor) memleketi olarak bilinirdi. Bütün hristiyanlık fikirleri, bu hocalar tarafından birleştirilerek yeni bir şekil verilmiştir. Basilin davranış ve doktrinleri bugün bile hristiyan toplumları için önemlidir. jOrneğin kıtlık zamanında tek parça ekmeği<br />
olan bir hristiyana, o ekmeği ikiye bölüp yansım kamı aç birisine vermesini ve kendisini Allah'ın himayesine bırakmasını öğütlemiştir. Basil, çok sofu bir hayatı tercih etmemiş, köy ve kasabalardan yeteri kadar uzakta, toplumların manevi sığmak yeri olarak küçük yerleşim yerleri kurmuştur. Buralarda bir vaizin nezaretinde günlük dini ibadetler yerine ee-tirilmiştir. Fakat bunlar Mısır ve Suriye'de olduğu gibi diğer hristiyanlardan ayrı özel ve imtiyazlı gruplar haline sokulmamışlardır. BasiTin Kapadokya kilisesinde yapmış olduğu önemli bir reform cemaatle dua usulünü yeniden kurmasıdır.<br />
<br />
Bugünkü Göreme Açık Hava Müzesi bu eğitim sisteminin başlatıldığı yerdir. Soğanlı, Kılara, Açıksaray aynı eğitim sisteminin daha sonraları görüldüğü yerlerdir.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-62859331771448347182012-07-27T14:56:00.001+03:002015-07-12T20:15:21.843+03:00Destanların ortaya çıkış hikayesiİnsanlar ilk çağlarda toplum ve doğa olaylarını anlamakta güçlük çektiler. Her ol onlara önce Tanrıyı düşündürdü: Gök gürlemesi Tanrının hiddetiydi. Yıldırımlj kasırgalar, susuzluklar Tanrının insanlara verdiği cezalardı, insanlar her doğa olj yını korkuyla karışık bir hayranlıkla izledi.<br />
Zengin bir hayal dünyası olan ilk insanlar, önemli gördükleri her olayı, olağanüst olay ve hayallerle süsleyerek birbirlerine anlattılar.<br />
<br />
Yeni olaylarla zenginleşen destanlar, halk arasında yayılarak ortak bir eser haline geldi. Destanlan anlatan her yeni ağız destanlara yalnız bir olay değil, dil ve söyle yiş güzelliği de kattı. Destanlar, başlangıçta manzum oldukları, ezgiyle söylendikleri için halk dilinde uzun süre yaşayabildi.<br />
<br />
<br />
Özkırımlı'nın (1995) Tarih İçinde Türk Edebiyatı adlı yapıtında da belirttiği gibi: "Denilebilir ki, doğayla savaşımın ve toplum biçiminin, yine toplumun ortak düş gücüyle insanın zihninde sanatsal bir biçimde yoğrulması destanları doğurmuş; insanlar toplumun oluşumuna, doğanın gizlerine destan kahramanlarının serüvenleriyle yanıt vermişlerdir."<br />
Destanlar, birçok doğa olayının çözüme ulaştığı dönemlerde bile yer yer önemini koruyarak köklü bir destan geleneğinin oluşmasını sağlamıştır. Zamanla, destan gelenekleri zenginleşen ulusların, destan şairleri yetişmiştir.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-31641752499290346852012-07-27T14:55:00.000+03:002015-07-12T20:15:21.839+03:00ilk türk şiiri nedir? ilk türk şiirinin özelliğiİlk Türk Şairleri<br />
<br />
İslamiyet öncesindeki Türklerde şairlere baksı, kam, ozan gibi adlar verilirdi. Kaş-garlı Mahmud'un Divânü Lûgati't Türk adlı eserinde ve Turfan kazılarında ele geçirilen metinlerde adlarına ve şiirlerine rastlanan ilk Türk şairleri Apnn ÇorTigin, Çuçu, Ki-ki, Kül Tarkan, Asıg Tutung, Pratyaya Şiri, Kahin Kayşı, Çisuya Tu-tung'dur.<br />
<br />
<br />
İslamiyet öncesi Türk şiirinin, şairi bilinen ilk örneklerini Uygurlar'da bulmaktayız. Apnn Çor Tigin'in yazdığı "Bir Aşk Şiiri" adlı ilk Türk şiirinin son parçasının aslı ve çevirisi şöyledir:<br />
<br />
Yaruk tengriler yarlıkazun <br />
Yavaşım birle <br />
Yakışıpan adnlmalım <br />
Küçlüg biliştiler küç birzün <br />
Közi karam birle <br />
Külüşügin oluralım...<br />
<br />
<br />
Nurlu tanrılar buyursun <br />
Yumuşak huylum ile <br />
Birleşip bir daha ayrılmayalım <br />
Güçlü peygamberler güç versin <br />
Kara gözlüm ile <br />
Gülüşerek yaşayalım...Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-3142927388838057902012-07-27T14:52:00.001+03:002015-07-12T20:15:21.835+03:00Eski türk şiiri özellikleriİslamiyet öncesi Türk şiiri hece ölçüsüyle yazılmıştır. Yedili, sekizli, onikili ölçülere çok rastlanır. Kafiye önemlidir, dize başlarında da kafiye yapılır. Nazım birimi dörtlüktür. İslamiyet öncesi Türk şiirinin dili Öz Türkçedir. Şiirler, Türklerin o çağdaki dünya görüşlerini, yaşantılarını, duygularını, düşüncelerini doğal bir dille anlatırlar. Şiirlerde doğa, aşk, kahramanlık, cesaret, binicilik, at sevgisi, askerlik, Ölüm en çok işlenen konulardır.<br />
Çin kaynaklarında M.Ö. II. yüzyıla ait eski Türk şiir çevirilerine rastlanmaktadır.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-89041636631499176812012-07-27T14:51:00.001+03:002015-07-12T20:16:26.696+03:00Sözlü edebiyatın özellikleri ve yapısıSözlü Edebiyat Dönemi<br />
<br />
Bilindiği gibi söz yazıdan öncedir. Böyle olunca da yazılı edebiyat ürünlerinden önce, sözlü edebiyat ürünlerinin oluştuğu ortadadır. Bütün ulusların edebiyatında olduğu gibi Türklerin edebiyatında da sözlü edebiyatın doğuşu dinsel temellere dayanır. Sözlü edebiyat ürünleri, daha yazının bulunmadığı dönemlerde, dinsel törenlerde üretilmeye başlanmış, kuşaktan kuşağa aktarılarak yaşatilmıştir.<br />
<br />
Edebiyat türleri içinde ilk doğan tür olan şiir, sözlü edebiyatın anlatımında önemli bir rol oynar. İslamiyet öncesi Türk edebiyatında da şiirin önemli bir yeri vardır.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-30293008846942058792012-07-27T14:50:00.001+03:002015-07-12T20:16:26.690+03:00Sözlü edebiyat nedir? Ne zaman ortaya çıkmıştır?İslamiyet öncesi Türk edebiyatı, M.Ö. 4000'li 3000'li yıllardan başlayarak Türklerin tslamiyeti kabul ettiği XI. yüzyıl ortalarına kadar sürer. Bu uzun dönemin Köktürkler'e ait yazılı anıtların ortaya konduğu MS. VI. yüzyıla kadar olan bölümü sözlü edebiyat dönemi olarak adlandırılır.Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5240886590011893152.post-59498022522682310122012-07-26T20:33:00.000+03:002015-07-12T20:16:54.544+03:00İftar duası nasıl yapılır?Duanın anlaşılabilmesi ve anlaşılan duanın da gönülden olması sebebiyle iftar duası mutlaka TÜRKÇE yapılmalıdır. Hayırlı ramazanlar diliyoruz.<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="http://2.bp.blogspot.com/-udSSfHqmID8/UBF_TmGiNpI/AAAAAAAAAYk/xAnW9HgLDzI/s1600/dua3%5B1%5D.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="http://2.bp.blogspot.com/-udSSfHqmID8/UBF_TmGiNpI/AAAAAAAAAYk/xAnW9HgLDzI/s320/dua3%5B1%5D.jpg" width="320" /></a></div><br />
"Allah'ım, Senin rızan için oruç tuttum, sana inandım ve sana güvendim. Senin rızkınla orucumu açtım ve Ramazan ayının yarın ki orucuna da niyet ettim. Benim geçmiş ve gelecek günahlarımı bağışla."Unknownnoreply@blogger.com0